Tuesday, August 29, 2006

Yatırım kavramı, Falco Peregrinus ve Ticari Seçim Hakkı



İstanbulda gerçekten çok fazla taksi var ve bu taksilerin rahatsız edici büyüklükte bir oranı hala kuş serisi araçlar. Klimalı değiller, çirkinler ve hepsinden önemlisi eskidikleri için her geçen gün kaza yapma ihtimalleri artıyor. Bu araçlardan birine sahip bir taksiciye sorsanız size şöyle diyebilir: "Abi/abula bu bizim ekmek teknemiz, bütün günümüz içinde geçiyor. Her türlü bakımını tamirini muntazam yapmasak dayanır mı bu araba?" Büyük ölçüde haklıdır esasen. Taksici abinin tamirci tanıdıkları vardır, kendisi de anlamaktadır arabadan. Ancak durumun böyle olması genelde bir koşula bağlıdır. Araba taksiyi kullananınsa durum çok vahim olmayabilir teknik açıdan.


Elektrik üreticisi firmalar yeni çıkan bir kanun (yönetmelik felan da olabilir emin değilim) sayesinde yola getirilmeye çalışılıyor. Yola getirilmeleri hatta bi temiz falakaya yatırılmaları lazım ya neyse. Öfkeliyim, evet yine öfkeliyim. İkamet etmekte olduğum semtte geçirdiğim iki sene içinde, bizzat evde bulunnduğum anlarda altmışdan fazla kez elektrik kesintisi yaşadım. Kimi kısa, kimi uzun süren, kimisi ise voltajın bir anda inip çıkması şeklinde gerçekleşen bu kesintilerde bir adet Hard Disk, bir adet de ADSL modem kaybettim. ADSL modem çok önemli olmasa da Hard Diskle giden dosyalarıma ancak ağıt yakabildim. Bu yeni kanun işte bu kesintilerle ilgili. Artık elektrik dağıtım şirketleri kesintiyi önceden haber vermek zorunda, habersiz gerçekleşen kesintilerden doğan zararları da tazmin etmekle yükümlüler. Tüm bu güzel haberler ise AB'nin nurlu parmağıyla gerçekleşiyor.

Parası olan insanların paralarını arttırmak için en sevdikleri yollardan biri mal sahibi olup bu malları kiralamak ya da işlettirip komisyon almaktır. Bu yöntemle oluşan, içinde diğer pek çok para kazanma şekillerine göre çok daha az artı değer yaratımı içeren ekonomiye RANT EKONOMİSİ diyoruz, kabaca. Türk halkı bu şekilde para kazanmaya pek meraklıdır. Fakat attığı her golü dönüp dolaşıp kendi yemektedir Türk halkı, işte bunun farkında değildir.

Kira geliriyle yaşayan kimsenin klimasız bir taksiden şikayet hakkı yoktur. Ha diyeceksiniz ben iyi bir ev sahibiyim. Ben de size tane tane anlatacağım:

-Oturmadığı bir eve sahip olan şahıs, oturmadığı evi satın alırken yapay bir talep artışı yaratır. Yani o evi satın aldıktan sonra ev alması gerçekten gereken insanların sayısı aynı olduğu halde uygun ev sayısı bir azalmıştır. İşte bu nedenden ev fiyatları artar.

-Hangi ev sahibi kendi oturduğu eve yaptığı kadar kiraya verdiği eve yatırım yapar ya da emek harcar? Ana geliri kira olan insanlar paralarını faizde gibi görmektedirler. Bu nedenle mallarının değerlenmesini isterler ve kurban bir sonraki kiracı olur. Asla kiracı değişiminde enflasyon oranında zam yapılmaz.

-Klimasız taksi kullanan bir taksici eğer plakaya sahipse kerizdir. Kendine acıması yoktur. İnsanlar iş ortamlarını güzelleştirmek isterler, tüp kokusuyla doldurup, terden koltuğa yapışmak değil. Ancaaaak! Ancak plaka başkasına aitse, hele o insan araca da sahipse karşınızda stajını ev sahibi olarak yapmış bir zeki vardır.

Zaten bir tek o zekidir diğer herkes kerizdir. Kıçından ter damlayan marangoz, aşçı, amele ya da sanayici kerizdir. Keriziz, hepimiz keriziz. Keriz gibi bu adamların taksilerine biniyoruz çünkü. Şöförünü dandik arabalarla kelle koltukta çalıştıran bu adamlar bir işi yanlış yapan insanlar değildir. Bu adamlar KÖTÜ insanlardır.

Sorunun bir kaynağı da yanlış ve hatta kötü işler yapanlara para kazandıracak kadar ve hatta onların bu çürümüş ekonomilerini sürdürülebilir kılmalarını sağlayacak kadar kalabalık olmamız. Küçük yerde sadece kirli çamaşır giyene "al şu parayı da hamama git!" derler.

Ayda 10 kez elektrik kesintisi yaşayan bir şehirdeki elektrikle, elektrik kesintisi yaşamayan bir şehirde satın alınan aynı elektrik midir? Parasını vererek sahip olduğunuz ve başkaları tarafından da sunulan bir ürün ya da hizmet rekabete maruz kalmalıdır. Daha iyisi daha pahalı, daha kötüsü daha ucuz olmalıdır, değil mi?



Klimalı ve saygın bir hizmet veren taksiyle, zangır zangır müzikli, şöförü sigara içen ve eski bir taksi bir midir? Aynı ücreti talep etmeleri ahlaki midir?

Ayakta yolcu alan ve dolaysıyla yolcu limiti belirsiz olduğu için sürekli sağ şeritten sürüne sürüne gidip daha fazla yolcu tıkıştırmaya çalışan bir dolmuş ile, ayakta yolcu almayan ve dolunca kalktığı için yolda yavaşlamayan, tüm yolcularını insan gibi oturtan bir dolmuş aynı mıdır?

Peki bunların aynı olmadığını görmeyen ya da görse de dile getirmeyen insanlar mal mıdır?

Çalışmadan para kazanmayı temel kural olarak bellemiş bir para kültürüne sahip insanların yukarıdakilerden şikayet etmeye hakları var mıdır? Esasen şikayet falan da ettikleri yoktur değil mi? Onların yaptığına mızırdamak denmez mi?

İnsanlar yanlış şeyler yapar. Ama esas sorun kötü şeylerin yapıla yapıla normal haline gelmesinde. Doğruyla iyinin, yanlışla da kötünün farkı belirsizleştikçe uykunun tadı kaçıyor.



Ne demiş TRT çocuk korosu:
İyilik yap, iyilik bul. Kim kazanmış kötülükten?

ve hatta;

Uykunun da tadı kaçtı, okul vakti yaklaştı!
...
Sütçü köşeyi döndü, bütün ışıklar söndü!


Ahlaksız bir işler çevirmeden zengin olunamayacağını düşünen, naif atalarımızın anısına...

No comments: